(Gezi videosu için tıklayınız)
“Türkiye’nin üç tarafı denizlerle kaplı” diye daha ilkokulda başlamışlardı öğretmeye öğretmenlerimiz. Övünerek anlatırlardı, savaşta geçit vermeyen boğazlarımızı, yüzyıllar süren denizdeki hükümranlığımızı.
Büyüyünce öğrendik ki, her tarafımız deniz ama bizler denizci değiliz. Denizi kullanmayı değil, kurutmayı, faydalanmayı değil pisletmeyi daha iyi beceriyoruz. Bizler kara ikliminde yaşamaya alışmış insanlarız ve denizcilik bize uzak.
Oysa girintili çıkıntılı kara yapımızın, denizin eşsiz mavisi ile buluştuğu cennet koylarımızı, yabancılar tarafından çoktan fark edilmişti.
Yıllarca biz halk plajlarını bilip, oralarda üst üste denize girerken, yabancı bandıralı yatlarla gelen turistler, o güzelim turkuaz koylarımızda tatilin hasını yaşıyorlardı biz bilmeden. Deniz ülkesinde, yat ve tekne fiyatları aşağı çekilemediği için, bunlara binenler de yüksek bedeller ödemek zorunda kalmışlardı yıllarca.
Hayattayken mutlaka yapılması gerekenler listemde yıllardır duran mavi yolculuk, bana 60’ımdan sonra uğradı. Onda da Aydınlıkevler Lisesinde beraber okuduğumuz, mahalle arkadaşım, uzun yol gemi kaptanı Ömer Salcı’nın telefonu etkili oldu. Çünkü bir sene önce bu zamanlarda, Ömer’in mavi yolculuk fotoğraflarını görmüş ve ona sitem etmiştim, “bizi unuttun” diye.
VER ELİNİ FETHİYE
“Sailfleet” adlı bir yat işletmecilik şirketi, her sene sezon başında ve sonunda, yatçılığı sevdirmek ve daha büyük kitlelere ulaşmak için özel promosyonlu yat turları düzenliyormuş. Şirketin CEO’su da eski bir uzak yol gemi kaptanı olunca, bizim Ömer ile yolları kesişmiş. Biz dokuz kişi olduk. 4 kamaralı bir yat verdiler.
Her bir kamarada 2 kişi kalabiliyor. 1 kişi de salondaki kanepede yatacak. Yerleşimde sıkıntı yok, çünkü Ömer’in teknedeki iki arkadaşı da uzak yol kaptanı. Denizcilikte, bizim gibi acemi değiller, her şarta alışıklar. Ayrıca kaptan almayacağımız için, yataklar bize yetecek sayıda. Kiralanan teknede, kaptan ehliyetli yolcu yoksa, yat şirketi tarafından ek ücret alınmadan kaptan da verilebiliyor.
PANSİYON FİYATINA
Bodrum’da 2 gecelik pansiyondaki oda kahvaltı fiyatı ödeyerek 3 gece geçireceğimiz, istediğimiz koylara özgürce gidebileceğimiz teknedeki sistemi, apart otel gibi düşünün.
House Keeping tarafından steril bir şekilde temizlenmiş teknedeki kamaralarda, çarşaflar yeni serilmiş. İki tuvalet ve banyo bulunuyor. Herkese yetecek kadar havlu bırakılmış.
Mutfak tertemiz, buzdolabı ve derin dondurucu var. Tencere, tava, bardaklar yerli yerinde sizi bekliyor. Ödediğimiz fiyata, tekneyi kullandığımız sürece harcayacağımız benzin bedeli de dahil. Ayrıca, 2 sabah kahvaltısını ve bir akşam yemeğini tur şirketi üstlenmiş durumda. Kalan öğünlerdeki yiyeceklerimizi, Fethiye pazarından tedarik edip, dolapları yemek ve içecekle doldurduk.
YOLCULUK BAŞLIYOR
İlk gecemiz, güzel bir balık lokantası ziyaretinin ardından, marinada bağlı teknede geçti. Kamaralar, eşleriyle gelenler için uygun ama bizim gibi erkek erkeğe yatanlar için sıkıntılı. Çünkü yatağın baş tarafı, teknenin burnuna doğru verildiği için, kafalarımızı koyduğumuz yer giderek daralıyor. Kamaranın üstü kapıdan girişte ayakta durmaya izin veriyor ama yattığın zaman, başının bir karış üstünde teknenin tavanı oluyor.
Sailfleet’in, teknenin bağlı olduğu Ece marinada verdiği sabah kahvaltısından sonra 11 tekne sırayla halatlarından ayrıldı ve yola çıktı. Herkesin istediği yöne gitme hürriyeti var. Ama akşam olunca bütün tekneler yemeğin verileceği koyda toplanmak zorunda. Az yol ile marinadan ayrılırken, dümen Ömer kaptandaydı. Önce “usturmaçaları içeri alın” dedi. Dediğinden anlamadım bir şey ama sonradan öğrendim ki, usturmaça, yandan sarkan ve diğer teknelere çarpmamayı sağlayan balonların adıymış. Bu kaptan takımının konuştuğu farklı bir dil var ve o dile o kadar adapte olmuşlar ki, otele gidince bile, oda isterken “boş kamara var mı?” diye soruyorlarmış.
DÜMEN BENDE
Az yol limandan çıkınca, Ömer kaptan ve Miran kaptan dümeni bana verdiler. Açık denizde gitmek zor değil. 10 dakikada bir tekneye rastlıyorsun. O da senin 500 metre uzağından geçiyor. Teknenin sağına sancak, soluna İskele diyorlar. Trafik, karayolunda olduğu gibi sağdan işliyor. Pruvamızı “neta” yapıp, yani teknenin burnunu gideceğimiz yöndeki bir kara parçasına hizalayıp, önce şövalye adasının yanından geçtik.
Harun gitarı ile müzik yaparken, Kızıl ada, Tavşan adası ve meşhur Katrancı koyu sağımızda kaldı. Gökçe Ada ve Göcek’i uzaktan geçtik. Domuz adasını solumuzda bırakıp, Sarsala koyunda Tonoz’a bağlandık. Tonoz, Koyun ortasındaki dubanın altındaki betonun adı. Dubanın ipi çözülüp, tekne, aşağıdaki beton kütleye bağlanınca, artık kıpırdayamıyor. Bu işi Ömer yaptı. Ama kaptan alışkanlığı ile herkese emirler vermeyi de ihmal etmedi.
Bu güzel koyda bir saat yüzdük. Bu arada Ömer, mutfağa girip harika bir makarna yaptı ve hepimizi doyurdu.
AKŞAM BOYNUZBÜKÜ KOYU
Sıralıbük, Aşılak, Bedri Rahmi, Kile Bükü koylarını geçip, gece konaklayacağımız Boynuzbükü koyuna yaklaşırken, bizimle birlikte açılan diğer tekneleri gördük. Hepsi farklı koylardaydı. Çünkü Fethiye ve Göcek körfezinde 100’e yakın koy var. Memleketimin bu güzel koylarında, çoğu yabancı bandıralı birkaç turist yatını mutlaka görüyorduk. Boynuzbükü, iskelesine kıçtankara, yani geri geri bağlandık. İçinde güzel bir restoran ve dinlenme alanı olan, karadan da toprak bir yoldan gelinebilen güzel bir koydu burası.
Sailfleet’in 11 teknesi burada buluştu ve akşam yemeğinde tandır ikramı yapıldı. Meze ve içkiler de güzeldi.
Ömer Kaptan, Miran Kaptan, Ali Kaptan, Harun, Mustafa, Rakım, Dr. Osman, Erdoğan ve ben gecenin sonuna doğru, yakılan dev ateş topunun etrafında toplandık.
Hava ısırmaya başlamıştı. Ben ertesi sabah 5’te uyandım. Gün doğarken, fotoğrafın güzel olacağını düşünmüştüm.
YENİ KOYLAR
Sabah yapılan köy kahvaltısı ikramından sonra, 11 tekne, yine farklı koylara yol adı.
Bizim tekne limandan ayrılırken, Harun, Zülfü Livaneli şarkıları çalıp söylüyordu.
Diğer tekneler nerelere gitti bilmiyorum ama biz yüzlerce koydan Kuyrukçuk koyunu seçmiştik.
Rüzgar çok az olduğu için ilk gün yelken açamamıştık. Ömer kaptan ile yelken açıldı ama tekne rüzgarsız kalınca, kısa süre sonra yeniden motor gücüne dönüldü.
Sonrasında kaptanımız, benim gibi acemi yolculardan, Aydınlıkevler Lisesi mezunu Mustafa arkadaşım oldu. Mükemmel bir deniz vardı bu koyda. Aşağıda levrekler yüzüyordu. Oysa Doktor Osman’ın yol boyunca teknenin arkasından sallandırdığı oltasına, bir tane bile balık gelmemişti. Biraz sonra koydaki işletmenin sahibi, zıpkınla vurduğu 3 kiloluk bir ahtapotu sudan çıkarttı.
Biraz önce yüzüp çıktığımız iskelenin yanından ise 1 metrelik Müren balığı kıvrılarak geçti. Öğle yemeğini bu kez ben yaptım. 20 yumurtalı bir menemen pişirdim koca tencerede. Keyifle yendi.
DÖNÜŞ YOLU
Akşamüzeri demir alıp dar boğazdan açık denize çıktık. Pruvamızı Fethiye limanına neta yapıp, “vira böyle” dedik.
Limana girdiğimizde hava kararıyordu ve sert bir rüzgar çıkmıştı. Sailfleet personeli limanda bizi bekliyordu. Yanaşacağımız yeri gösterdiler. Ömer kaptan, Miran ve Ali kaptanların yardımı ile yatı yanaştırdı.
Yatların işletmecisi Sailfleet’in CEO’su Ahmet kaptan, sezon açılışında ve kapanışında yaptıkları düşük fiyat uygulamasını, insanlar denizi ve yelkende yaşamayı sevsin, bu hayata alışsın ve birbirine anlatsın diye her sene tekrarlayacaklarını söyledi. Bize de balık restoranında kafa çekmenin ardından, teknede son geceyi geçirmek düştü. Sabah kahvaltısının ardından, öğlene doğru eşyalarımızı alarak tekneyi boşalttık ve güzel bir tatili, yapılacaklar listesinden önemli bir başlığın üzerini çizerek ve herkese böyle bir geziyi tavsiye ederek noktaladık.
Daha fazla bilgi almak isteyenler için adres: www.sailfleet.net