Gürleyik Köyü, Eskişehir’in Mihalıççık İlçesi’ne bağlı, Bu şehre 120 km uzaklıkta. Aynı zamanda Ankara’ya da 175 km mesafede. Köy, konakları hanları, imece yaşamı ve iki katlı cumbalı evleri ile eskiyi yaşatan tam bir Anadolu köyü. Köy ve dere, adlarını derenin gürleyerek akmasından alıyor.
Yürüyerek ulaştığımız Gürleyik lanyonunda ilk gördüğümüz manzara şaşırtıcıydı. Akan şelalelerin altında, sayamayacağım kadar çok insan oturmaya çalışıyor, çocuklar küçük havuzlarda yüzüyordu. Bu bölgeyi geçince deredeki insan kalabalığı azaldı. Akan dereye karşı yürüyüşe başlayacağımız yerde kimeler yoktu. Suya ayağımı soktum, soğuk değildi. Hatta ılık bile sayılırdı. Dereye aslında Jeotermal su karışıyordu. Kükürt ve soda kokusunu da almakta gecikmedim. Su içinde kalan ağaç kütükleri, yıllar içinde sodanın etkisiyle taşlaşmıştı. Akan suya karşı yürüyüşümüz başladı. 2 kadın yüzme bilmedikleri için, gerilen ipte tutunarak dahi ilerleyemedi. Sonrasında onlar, yürüyüşe karadan eşlik ettiler. Akarsuya karşı yürüyüş ve şelalelere tersten tırmanarak geçiş, hem yorucu hem de eğlenceliydi.
3 saat kadar suda yürüdük. Derin yerleri akıntıya karşı yüzerek geçtik. Aklıma Amerikan askerlerinin Vietnam savaşında su içinde ilerledikleri sinema sahneleri geldi. Gürleyik deresinde balık yoktu. Birkaç yengeçten başka canlı görmedim. Her sene bahar aylarında Gürleyik’te büyük bir su şenliği yapılıyor ve saate karşı suyu tersten geçme yarışması da düzenleniyormuş.
HAFTA SONU PİKNİKÇİLERİ
Yürüyüşün sonunda, yani suyun çıkış yerinin yakınında şelale ve şelalenin oluşturduğu doğal havuzda yüzen çok sayıda insan vardı. Yürüyüşün başında ve sonunda gördüğüm kalabalık insan grupları mangallarını yakmış tatilcilerdi. Etrafı da fazlasıyla kirletmişlerdi. Hatta uzun zamandan beri toplanmayan bir çöp yığınının yanında kilim serip yemek yiyenleri bile gördüm. Oysa buralar cennetten bir köşeydi ve temiz tutulması gerekirdi. Trekking gruplarının en büyük özelliklerinden birisi, yürüdükleri doğada çöp kırıntısı bile bırakmaması. Ama hafta sonu piknikçileri, sanki bir daha buraya gelen olmayacakmış gibi çevre temizliğine hiç uymuyorlar.
Yürüyüş sonunda, bu güzelliğin bozulmaması için, bir süre daha insan elinin keşfedilmemiş hazinelere değmemesi gerektiğini düşündüm. Bu tür cennet yerler keşke bilinmese ve doğa, insanlarca kirletilmeden yaşamını bildiği gibi sürdürebilse. Ya da insanlar bu cennet yerlerin değerini bilip, gelecek kuşaklara kirletmeden bırakabilse.