KARİA YOLU
46 etaptan oluşan 800 kilometrelik yolda, yürüyüş yapanların kaybolmamaları için, kırmızı beyaz çizgilerle yapılan 33 bin işaretlemenin yanı sıra 220 bin yönlendirme levhası da yer alıyor
BESİM GÜÇTENKORKMAZ
Adını 3 bin yıllık antik kentten alan ve 800 kilometrelik patika yollarıyla Türkiye’nin en uzun yürüyüş rotası olan Karia Yolu, her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor.
Aydın’ın Çine ilçesinden başlayıp, bir ucu Dalyan’daki Kaya mezarlarında, diğer ucu ise Datça Yarımadasının sonundaki Deveboynu burnunda bulunan ve bu bölgedeki tüm yarımadaları da kapsayan rotalardaki yürüyüşler, birbirinden bağımsız 5 ayrı coğrafi halkadan oluşuyor. Karia yolu, kendine özgü mimarisi ile çok sayıdaki köyden, el değmemiş koylardan, irili ufaklı tepelerden ve yürüyerek ulaşılabilen antik kentlerden oluşması dolayısıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oluyor.
Antik yollar, patikalar ve orman yolları birleştirilerek oluşturulan ve 2013 yılında turizme kazandırılan Karia Yolu'nda yürüyüş yapan doğaseverler, bisiklet ile kanoya biniyor, ormanlık alanlarda kurdukları çadırlarda dinlenmenin ve gün batımını izlemenin keyfini yaşıyor.
Doğa yürüyüşçüleri yürüyüş sırasında, Bafa Gölü’nde kuş çeşitliğini ve antik kentleri, Yatağan’da ören yerlerini, Muğla’da tarihi evleri görüyor. Gökova Körfezi kıyısında yürüyüş, bisiklet, kano, sörf yapıp çadırlarında ve pansiyonlarda dinlenen yürüyüşçüler, Marmaris ve Datça'da ise doğa ve denizle baş başa kalmanın keyfini yaşıyor.
Ziyaretçiler, Ortaca ve Köyceğiz’i birbirine bağlayan ve yürüyüş Rotasının son noktasını oluşturan Dalyan Kanalı ve Kaunos Antik Kenti’nde ise 2 bin 400 yıllık kral mezarlarını görüp tarihi bir yolculuğa çıkıyor.
Güney Ege Kalkınma Ajansı’nın çabaları ile 2013 yılında son düzenlemeleri yapılarak işaretlenen yol, bölge turizminin gelişmesine de katkı sağladı.
46 etaptan oluşan 800 kilometrelik yolda, yürüyüş yapanların kaybolmamaları için, kırmızı beyaz çizgilerle yapılan 33 bin işaretlemenin yanı sıra 220 bin yönlendirme levhası da yer alıyor. İlk açıldığı 2013 yılında 100 bin kişi Karia yolunda yürüyüş yaparken, bir yıl sonra yürüyenlerin sayısı 200 bine çıktı. Geçtiğimiz yıl ise 350 bin kişinin yürüdüğü varsayılıyor. Yol üzerindeki konaklama alanlarında mola veren yürüyüşçüler, dilerlerse bisiklet ve kano gibi sportif faaliyetlerden de yararlanabiliyorlar, kaya tırmanışı yapabiliyorlar.
ROTALAR
Karİa yolu, içinde çok sayıda rotanın yer aldığı 5 ana bölgeden oluşuyor. Bu bölgelerden ilki olan Bozburun rotaları Marmaris İçmelerden başlıyor ve Selimiye üzerinden Bozburun’a kadar ulaşıyor. Datça rotaları ise Datça’dan başlıyor ve yarımadanın en uç noktası olan Deveboynu burnunda sona eriyor.
Gökova rotaları Datça yarımadası ile Bodrum yarımadası arasında kalan bolümü kapsıyor. İç Karia rotalarında, Bafa gölü çevresinden tarihi doku içinde nefis yürüyüşler yapabilirsiniz. Muğla rotalarında ise Gökova körfezinden Muğla’ya doğru yükselen zorlu etaplar bulunuyor.
BOZBURUN ROTASI
Bu etabın tamamını gözyaşları içerisinde ve korku dolu gözlerle etrafıma bakarak yürüdüm. Özellikle Turunç içmeler arasında yer alan o güzelim ormanın nasıl kül olduğunu gördüm. Orman bitmişti. Her yer küle dönmüştü. Bazı ağaçlar, o büyük yangında yarısına kadar yanmış, diğer yarısı yeşil kalmıştı. Ormanda bizden başka tek bir canlı da yoktu. Bütün hayvanlar kaybolmuştu. Uzaktan Orman memurlarının elektrikli testerelerinin sesi geliyordu. Yangından etkilenen bölgelerdeki ağaçları kesip, alan açıyorlardı. Bazı tepeler ise tamamen temizlenmişti. Orman, çıplaktı.
Ormanı mahfeden sadece yangın değildi. İçmelerde güzelim ormanın içine, ağaçlar kesilerek yapılan devasa tatil köyü de doğanın kalbine saplanmış hançer gibi duruyordu. 10 kilometrelik İçmeler, Turunç rotasında yürürken, ortadan bir anda kaybolan binlerce hayvanı düşünmemek elde değildi.
Turunç-Amos rotasında çok şiddetli bir yağmura yakalandık. Yağmur o kadar şiddetliydi ki, panço yağmurluklar bile bizi korumaya yetmedi. Amos deniz kıyısında ama oldukça yüksekte kurulmuş, Roma dönemine ait bir antik kent. Asarcık adı verilen tepedeki bu kentte, bir tiyatronun ve bir de tapınağın kalıntılarına ulaşmak mümkün. Tiyatro, tapınağa oranla nispeten daha iyi durumda. Şehri çeviren surlar belli belirsiz duruyor. Amos’tan, bütün deniz trafiğini takip edebilirsiniz. Ayrıca, çok dik bir yokuştan denize inebileceğiniz bir patikada bulunuyor.
Bu yolun en keyifli rotası, Selimiye’den, en güney noktadaki Bozburun’a ve dolayısıyla denize ulaşan yol. Selimiye’nin durgun denizini takip ettikten sonra, geçeceğiniz tepe ve ovalar, sizi Bozburun’a taşıyor. Bozburun’u 6-7 kilometre geriden, bir vadi aralığından görmek mümkün, Ama gördükten sonra bile yaklaşık 3 saat yürümeniz gerekiyor. Son zamanlarda turizm anlamında prim yapan Bozburun’un nüfusu yaklaşık yirmi bin kişi. Kasaba geleneksel gulet imalatı ile ünlü. Korunaklı körfezleri ve koyları ile kış aylarında tekneleri ağırlıyor.
Keşif yapmak isteyen yürüyüşçüler için gözlerden uzak ve zor ulaşılır olan bu yarımada oldukça ideal. Yolların olmadığı yerlerde, eski yollar ve patikalar denizin karşısındaki Yunan adaları Symi’yi ve Rodos’u gören her manzara noktasına erişmek için temizlenmiş. Rota her köşesinden büyüleyici görüntüler ve manzaralar sunuyor. Engebeli araziden geçimini sağlayan çok sayıda geleneksel köy olduğu gibi turizmin ihtiyaçlarına cevap veren yazlıkçı siteleri de mantar gibi ürüyor.
DATÇA ROTASI
Dar bir yarımada olan Datça, Ege denizinin Akdeniz’e kavuştuğu nokta olan Deveboynu Burnu ile son buluyor. Bu yarımda 20. yüzyılın başlarından itibaren Sultan Mehmed Reşad’ın tahta geçmesinin onuruna bir süre Reşadiye Yarımadası olarak da anılmış. Datça’daki ana yerleşimin dışında, bu dağlık yarımadada büyük nüfusa sahip başka bir yerleşim bulunmuyor..
Büyük bir kısmı koruma altında olup makilik, ormanlık ve kayalık bir araziye sahip olan yarımada çok sayıda dağ keçisine ve endemik bitkiye ev sahipliği yapmakta. Birçok plajı ve yerleşim görmemiş bakir koyları ile bu etkileyici yarımadayı keşfetmenin en popüler yolu günümüze kadar tekne ile olmuştu. Ancak Karia yolu, bu alışkanlığı bir nebze olsun değiştirdi.
Karia Yolu rotası Eski Datça’dan başlayıp güneye ve batıya doğru engebeli burunları ve koyları aşıp Knidos antik kentine ve yarımadanın en ucunda yer alan Deveboynu deniz fenerine ulaşıyor. Buradan 12 Yunan adalarından bazıları kolaylıkla görülebilmekte. Bu noktadan doğuya, anakaraya doğru yönelen rota Datça yarımadasının neredeyse hiç yerleşim görmemiş kuzey şeridini takip edip en dar kısmı olan Balıkaşıran’da son buluyor. Datça deyince ünlü şairimiz Can Yücel’i anmamak mümkün mü? Mezarı da Datça’da bulunuyor. Knidos ise bölgenin en önemli antik Şehri. Roma ve Helenistik dönemden kalma bu şehir, tarih tutkunları için çok önemli bir hazine.
GÖKOVA ROTASI
Güney Ege denizinin Güneyde Datça yarımadası ve Kuzeyde Bodrum Yarımadası arasında kalan kısmı Gökova Körfezi olarak anılır. Doğu’da Akyaka, batıda ise hiç de uzak olmayan Kos Adası yer alır. Günümüz Ören yerleşimi içerisinde yer alan Keramos antik kentinden dolayı geçmişte Keramos/Kerme körfezi olarak da anılmıştı.
Yakın zaman kadar kullanılmayan patikalar Karia Yolu için açılana kadar bu vahşi ve el değmemiş kıyı şeridini keşfetmenin en yaygın yolu tekne, yat ve gulet gibi deniz taşıtları ile yapılan yolculuklar olmuştu. Karia Yolu bu bölgede “Yavaş Şehir” unvanına sahip Akyaka’dan başlar. Ormanlık patikalardan Kıran Dağlarına çıkıp verimli vadiler içerisinde yer alan köylere ulaşır. Yukarıdan Gökova körfezinin etkileyici manzaraları ve Datça yarımadasının dağları görünür. Rotanın bir kısmı eğimi azaltmak için kıvrılarak ilerleyen eski kervan yollarından da geçmektedir. Aşağılara doğru indikçe, saklı koylar ve ıssız plajlar yorgun bacakları kendine doğru çeker.
İÇ KARYA ROTASI
Bafa Gölü etrafındaki tarih öncesi duvar resimleri bu bölgede yerleşimin 7 bin yıl öncesine kadar gittiğini gösteriyor. Beşparmak dağlarının etrafına yayılmış uçsuz bucaksız büyük kaya blokları ve çam fıstığı ormanları hemen göze çarpıyor. Üzerinde harabelerin bulunduğu adacıklar, Hellenistik döneme ait mabetler ve kuytularda yer alan manastırlar ay tanrıçası Selene ve çoban sevgilisi Endymion’un hikayesine atıfta bulunuyor.
Gökova Körfezinden yükselen rota, hala halı dokumacılığının aktif olarak yapıldığı Milas’ın köylerinden geçip Karia’nın eski başkenti olan Mylasa’ya (Milas’a) ulaşıyor. Yaklaşık 2 bin yıldır kullanılmakta olan üzerinde Karia’nın sembolü Labryis’in -çift ağızlı baltanın- yer aldığı Baltalı Kapıdan geçip, Zeus Labraundos’un tapınım merkezi Labraunda’ya ulaşmak mümkün. Yemyeşil çayırlıkların ve asırlık zeytinliklerin arasından taş döşeli yollardan kıvrılarak geçip Beşparmak Dağlarının eteklerine ulaşmanın keyfi bir başka oluyor.
Rota, Bafa Gölünün kıyılarından Beşparmak Dağlarının zirvesine çıkıp üzerinizde bir şemsiye gibi duran upuzun çam fıstığı ağaçlarının ve zeytinliklerin arasından Karia Kraliçesi Ada’nın kentine, Alinda’ya ulaşır. Kraliçe Ada’nın hikayesini, tam da o noktada dinlemek gerekir.
Alinda kentinin etrafı bir sur ile çevrilidir. Sur duvarları yerel granit taşından yapılmıştır. Oldukça iyi korunmuş durumdaki sur duvarları yer yer kulelerle desteklenmiştir. Kente su sağlayan su kemerleri de yer yer korunmuş durumdadır. Antik kentin agorasının altında Karia Yolu’nun bitiş noktası olan Karpuzlu görünür.
MUĞLA ROTASI
Gökova körfezinin muhteşem mimarisi ile göze çarpan Akyaka ile buluştuğu noktadan başlayan rota eski bir kervan yolunu izleyerek yükselir. İç kesimlere doğru ilerledikçe tarlalardan, ormanlık yamaçlardan ve Ula yakınlarındaki Thera antik kentinin kaya mezarlarından geçen rota Muğla’ya yönelir. Karabağlar yaylasının Osmanlı döneminden kalma kimileri restore edilmiş kahvehaneleri, muazzam güzellikteki Değirmendere Kanyonu, Muğla’nın ismini almış olduğu Mobolla antik kenti ve dar sokaklı Eski Muğla yerleşimi gezginlere eşlik eder.
Kuzeye doğru gittikçe rota Soğuk Dereyi, Eski Bayır yerleşimini, ‘Aman Ormancı’ türküsüne konu olan Belen Kahvesini takip eder. Terkedilmiş bir köy olan Meyistan’ı geçtikten sonra antik bir yol üzerinden Stratonikeia antik kentinin şaşırtıcı kalıntılarında rota son bulur. Orman içi patikalardan ve sakin köy yollarından geçen bu rotanın büyük bir kısmını bisiklet ile de keşfetmek mümkün.