Bakü, “rüzgarlar şehri” olarak anılıyor. Hazar denizinin hemen kıyısında adeta bir gagayı andıran coğrafya üzerinde yükselen bu şehirde, rüzgar hiç eksik olmuyor.
Zaten Bakü adının ikinci hecesi de rüzgarı ifade ediyor. Azerbaycan dilinde, rüzgara “Külek” deniliyor. “Ba-kü”nün “kü”sü işte bu külekten, yani dinmeyen rüzgardan geliyor.
Bakü’de ılıman bir iklim var ve Hazar Denizinden yükselen buhar tabakası, bu şehirde nem oranını yükseltiyor. O nedenle, herkes esen rüzgardan memnun. “Bu rüzgar olmasa, zaten burada durulmaz” diyorlar.
İlk kez gittiğim Bakü’nün, yeni yerleşim alanlarına bakarak, yükselen dev gökdelenleri ve simge yapıları ile Dubai’ye benzemeye çalıştığını düşündüm. Petrol ve doğalgazın getirdiği yeni zenginlikle, şehrin merkezine muhteşem binalar, dev gökdelenler ve simge sayılabilecek eserler yapılmış.
Öncelikle şunu belirteyim. Türklere büyük bir sevgileri ve saygıları var. Azerbaycan bayraklarının yanına, Türk bayrakları da asılıyor. Her gittiğimiz yerde Türk olduğumuzu öğrenenler, sevgilerini hemen belirttiler ve birçok konuda kolaylık sağladılar. Benim başıma gelmedi ama Türklerden para almayan taksiciler bile varmış Azerbaycan’da.
Et yemeklerine önem veriyorlar. Yemekler genelde dışarıda yeniyor. Onun için gece boyu sokaklar kalabalık ve restoranlar dolu. Bakü'nün müze restoranlarından birisinde yemekten sonra, tanıtım görevlileri çok eskiden yapılmış taş binayı da gezdirerek bilgi veriyorlar. İhtişamlı restoranda aynı anda 2 düğün ve farklı salonlarda müzik eşliğinde yemek yiyen insanlar vardı.
İÇERİ ŞEHİR
Azerbaycan’ın başkenti olan Bakü, birbirine geçmiş üç ayrı şehirden oluşuyor aslında. Önce içeri şehirden başlayalım.
Stratejik bir öneme sahip olan ve yıllarca savaşlara sahne olan Bakü’nün öncelikle görülmeye değer bir eski yerleşim yeri var ki, gerçekten muhteşem. İçeri şehir denilen yerde, kale surları içerisinde oluşturulan en eski Bakü’yü görebiliyorsunuz. Eski Bakü, şehrin tam merkezinde ve en işlek yerinde. Etrafındaki surlar çok iyi korunmuş ve restore edilmiş.
İçeri Şehire, eskinin sıkı sıkıya korunan kale kapılarından giriliyor. Birkaç kale kapısı var. Surlar, şehri adeta halka gibi sarmış. İçeriye girince, daracık sokaklar hemen dikkatimizi çekiyor.
Bunun nedeni, şehri almayan gelen düşmanın, atlarını dar sokaklarda kullanma zorluğu yaşamaları ve ancak tek sıra at sürebilmek zorunda kalmaları olarak anlatılıyor. Evler ve taş binalar son derece bakımlı, kimisi müze, kimisi restoran ve butik mağaza olarak kullanılıyor. Bir de saray var. Adı Şirvanşahlar sarayı. Ama Şirvanşahların hakimiyeti 100 yıl bile sürmemiş.
İçeri şehirde birçok tarihi eser, camii, kilise, han ve hamamın yanında, kız kalesi denilen farklı bir kule ve burayla ilgili anlatılan efsaneler de var.
İçeri şehiri çevreleyen Kale surlarının dışında ise modern Bakü yer alıyor. Araç giremeyen Targoli meydanı ve etrafındaki yürüyüş yolları, alış veriş merkezleri, eskitilmiş usulde özenle yapılan ve geceleri ışıklandırılan taş binaları ve Ruslardan kalan görkemli eserler, size, Paris veya Budapeşte havası yaşatıyor.
Hazar denizi kıyısı çok iyi kullanılmış. Konut yapımına izin verilmemiş. Kıyı boyunca uzayıp giden parklar yemyeşil ve bakımlı.
Simge binaların en önemlisi Ateş Kuleleri. Bu iş merkezi, üç farklı kuleden oluşuyor. Gece ışıklandırılınca manzarası gerçekten müthiş.
MÜZELER
eski eserlerine ve geleneksel el sanatlarına çok önem gösteriyorlar. Halıcılık ön planda olduğu için, mükemmel bir halı müzesi bile yapılmış.
Müze binası, kıvrılmış bir halı olarak inşaa edilmiş. 4 katlı bu müzede, halının tarihçesine ulaşmak mümkün.
Kurucu liderleri Haydar Aliev adına yapılan müze de ilginç bir mimariye sahip. Binaya bakınca sanki yer ile gök birleşiyor.
İçerisinde, minyatür müzesi, araba müzesi, müzik tarihi müzesi ve kukla müzesi yer alıyor. Bunlar, azerbaycan’da çok değer verilen sanatlar.
Kıyıda inşa edilen Sidney’deki opera binasının bir benzeri gösterişli yapının yanı sıra, yine yeni yapılan stadyum, kongre merkezi, oteller, hep zenginlik ifadesi mimarinin gücünü yansıtıyor. Londra’nın sembolü olan dönme dolap, burada da var ve ışıl ışıl.
Yıllardan beri itina ile korunan şehitlikte, Türk anıtı ve hemen yanında şehitlerimizin isimlerinin yer aldığı anı alanı bulunuyor.
Haydar Aliev’in kabri ise ünlü Azeri sanatçıların yer aldığı anlamlı olduğu kadar ilginç bir kabristanda bulunuyor. Bu kabristanda yer alan her sanatçının kabrini, kendilerinin yaptığı işle ilgili dev heykeller süslüyor.
İçeri şehir ve modern Bakü’nün biraz dışına çıkıldığında, kenar Bakü’yü görebilirsiniz. Eski evler ve buradaki zor yaşam kenar semtlerde hemen göze çarpıyor. Buralar pek görünsün istenmiyor. Çileli hayatların yaşandığı bakımsız evler bu nedenle, yol kenarlarında yükselen ve kilometrelerce uzayan duvarların arkasında saklanmaya çalışılıyor.
GÖRMEDEN DÖNÜLMEMESİ GEREKEN YERLER
Gobustan ise Bakü'nin çok yakınındaki, bölgedeki ilk yaşam yeri 10. bin yıl önceki yaşamın izlerini taşıyor.
Petrol ve gazın gücünü ise Bakü'nin biraz dışındaki Balçık volkanında hissediyorsunuz. Yer altında sıkışan doğalgaz, kendi gücüyle üst katmanları iterek toprak üzerine çıkmaya çalışırken, üzerindeki çamur katmanını da doğaya püskürtünce, böyle ilginç çamurlu volkan tepeleri de oluşabiliyor.