(Alacahöyük-Hattuşa-Yazılıkaya) Hitit'ler, Milattan önce 2000 yıllarında Kafkaslardan kalkıp Anadolu'nun içlerine kadar gelmişler ve sahip oldukları savaşçı yapılarıyla buraları egemenliklerine almışlar. Sonraki 500 sene buralarda inanılmaz bir uygarlık kurmuşlar. Hititlerin başkenti Hattuşa olmuş. Hattuşa'yı çevresine ördükleri altı kilometre uzunluktaki surlarla korumuşlar. Bu surların belirli yerlerinden şehire girmek için giriş kapıları yapılmış. Aslanlı kapı ve kral kapı bunlardan en görkemli olanları. Ben tüm şehri yürüyerek dolaştım. Bu da dört saatimi aldı. Çok keyifli ve aksiyon dolu bir gezi oldu. Bu gibi yerleri dolaşırken en hayret ettiğim ve kavramakta zorlandığım şeylerin başında inanç ve inançla ilgili eserlerde ön plana çıkan görkem gelir. Çok fazla yerde tanık olduğum gibi burada da birlik, beraberlik, düzen ve güç insanlara ekilen kuvvetli inanç tohumları ile şekillendirilmiş.
Her türlü gücü elinde tutan krallar, insanlardaki inancı pekiştirmek ve toplumsal dinamikleri kolaylıkla yönledirebilmek için her yeri görkemli tapınak ve sunaklarla donatmışlar. Tapınakların ve sunakların duvarlarındaki kabartmalara baktığınızda hepsi bizim gibi sıradan birer insan görünümünde, tanrılar bile! O dönemde Hititler, egemenlikleri altına aldıkları topraklardaki insanların tanrılarını da kendi tanrıları olarak kabul ettikleri için hayatlarına neredeyse bin kadar tanrı yön vermiş.
Bu kadar çok tanrı arasından firtına tanrısı Teşup ve eşi güneş tanrıçası Kybele tüm tanrılardan daha üstte tutulmuş. Bu gezi esnasında Hitit ve Frig mimarisini karşılaştırma imkanı da buldum. Hititler taş temel üzerine kerpiç evler yaparken, Frigler kayaları oyarak kurmuşlar kentlerini. Frig tarzı kaya içinde yaşam bana her zaman daha eğlenceli ve sıcak geliyor. Kazılardan yola çıkarak, elde edilen bilgiler doğrultusunda, gezi alanının girişine Hattuşayı çevreyen surlardan bire bir ölçülerde bir kesit yapmayı akıl edip bunu hayata geçiren her kimse, ona sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Harika bir fikir! Birden her şeyi daha gerçekçi hayal ediyor insan.
UNESCO'nun dünya miras listesine aldığı bu yerleşim yerindeki gezim bitince Yazılıkaya'ya geçtim. Burada kayalara oyulmuş tanrılar ve krallar geçidi vardı adeta. Çok çok etkileyici bir yer. Tanrıları ve önemli simgeleri ezbere ve her çeşit taşa hediyelik olarak işleyen bir avuç yerel taş ustası burada çok güzel bir geleneği devam ettiriyor.
Hititlerin torunları olduğunu söyleyen bu taş ustalarının işledikleri simgelerden bana göre en anlamlısı ve en çok hoşuma gideni, çift başlı kartal simgesi oldu. Kadın ve erkek eşitliğini simgeliyormuş. Hitit uygarlığında üreme ve doğurganlık anlamına gelen kadınlar hep el üstünde tutulmuşlar. Ustaların taşlara işledikleri her şeyi almak istedim. Hepsi o kadar güzel ki!
Bir torba dolusu işlenmiş taşla eve döndüm. Evde ne zaman bu taşlarla göz göze gelsem, her yönüyle muhteşem on günlük gezim aklıma geliyor. Karavan hayatı ve bisiklet, kültür gezileri için inanılmaz olanaklar sunuyor insana. Eli ayağı tutan herkese tavsiye ediyorum