Seninle çok seyahat ettik. Bu seyahatlerde birlikte çok da güzel zaman geçirdik. En uzun süreli seyahatlerimiz Trabzon’a oldu. Sen Trabzonspor’u ve şampiyonluklarını bizlerden çok önce, ta 1970’lerde yazmaya başlamıştın. Senin işsizlik dönemde, bizler gitmeye başlamıştık Trabzonspor maçlarına.. Hatta öyle kalabalık bir Ankara ekibi olmuştuk ki, hep kaldığımız Usta otelin müdürü Şener, bizim için Havaalanına, otelin servis minibüsünü göndermeye başlamıştı.
Sonra sen Hürriyet’e başladın ve uzun bir aradan sonra bizim ekibe katıldın. Bizler Trabzonspor’u birkaç yıldır takip ettiğimiz için şehirde tanınırken, sen uzun zamandır gelmediğin için ancak bir eski kuşak tarafından hatırlanıyordun. Hangi otelde bile kaldığımızı bilmiyordun. Senin zamanında Özgür otel vardı. Şimdi ise Usta otel revaçtaydı. Hiç unutmuyorum. İlk gelişinden önce, “Kaldığınız otelde bana da yer ayır” demiştin. Ben de rezervasyonu yapmıştım. Otele girince, görevliler bizi tanıdıkları için çantalarımızı alıp odalara çıkarttılar ve oda anahtarlarını getirip verdiler. Sohbete dalınca senin ön büroda unutmuştuk. Otelin ön büro müdürü Hasan’a rezervasyonun olduğunu anlatırken, seni tanımayan Hasan’ın Karadeniz şivesi ile “Şortsunuz Devrim Bey” dediğini duymadık. Öyle ya, ne sen Hasan’ı ne de Hasan seni tanıyordu. Aslında odan ayrılmıştı ama Hasan “Şortsunuz” deyince, valizini kapıp, bize de kızarak otelden ayrılışını unutamıyorum. Soluğu, yıllar öncesinden bildiğin bir başka otelde almıştın. Seni geri getirmek için Otelin sahibi Hüseyin Usta, Otel Müdürü Şener ve tüm Ankara ekibi, kaldığın otele gelip, Ön büro Müdürü Hasan’ın deyimiyle “Şort” olmadığını, yani odanın aslında ayrıldığını, Hasan’ın küçük bir hata yaptığını uzun süre anlatmaya çalıştık. İkna olman epey zaman aldı ve Usta otele seni yeniden döndürdük. Kısa zamanda o kadar benimsendin ki, King oynayabilmemiz için otelin sahibi Hüseyin Usta, lobiyi böldürüp bize özel oyun salonu yaptırdı. Sen, ben Nezir ve Selçuk oynardık genellikle. Çok sayıda da izleyenimiz olurdu.
Maçlara aynı arabayla giderdik genellikle. Şoför Burhan taşırdı bizi Avni Aker stadına. Komik adamdı Burhan. Güldürürdü bizi sıklıkla. Yemeklere de beraber giderdik. Çoklukla Akçaabat köftesi ve piyaz yer, Laz böreği ile final yapardık. Bazen de Trabzon Gazeteciler cemiyetine gider, Mehmet Tan, Murat Taşkın ve Ergun Ata ve diğer can dostlar ile sohbet ederdik. Orhan Kaynar ile genellikle Avni Aker de buluşurduk. Aynı gazetenin iki köşe yazarı olarak tatlı bir rekabet vardı Hürriyet Karadeniz temsilcisi Orhan Kaynar ile aranızda.
Gel zaman, git zaman şehir bizi benimsedi. Uğur Tenekecioğlu, bir yanağından öpüp kaçınca, batıl inancın gereği kalabalık meydanda, Uğur’un peşinden koşup, diğer yanağını göstererek “Öp beni” diye seslenmen bile yadırganmamaya başlandı.
Hastalanınca, seni ziyarete gelenler arasındaydım. Bana, “İyileşince Sen, ben, Selçuk, Nezir ve Cüneyt Memişoğlu, hep beraber Trabzon’a gidelim. Eski günleri yad edelim. O günleri çok özlüyorum” demiştin. Ben de, iyileşince, hep beraber bir arabaya doluşup, güle eğlene, yollarda konaklayarak gideceğimize söz vermiştim. Ama yapamadık. İki yıl önce, 7 Temmuz’da aramızdan ayrıldın.
Tam iki yıl sonra, senin hiç tanımadığın iki arkadaşım, bir organizasyon için araba ile Trabzon’a gideceklerini, benim de gelip gelmeyeceğimi sordular. 7 Temmuz’da yola çıkarsak gelebileceğimi söyledim. Onlar “olur” deyince, gülen yüzlü bir fotoğrafını, arabanın ön camının içine koyup yola düştük. Vefatının 2. Yıldönümünde, o çok istediğin Trabzon yolculuğunu, senin camdan yansıyan fotoğrafın eşliğinde gerçekleştirdik.
Gördüklerimi sana anlatayım; Havza – Samsun arasındaki o sert virajlı yollar oldukça düzeltilmiş. Yola “Kurtuluş yolu” adı verilmiş ve ne güzeldir ki, Atatürk’ün fotoğrafı ile yolun adı tamamlanmış. Samsun’dan sonra Trabzon’a kadar sahil otobanı ile ulaşım sağlanmış. Ünye’yi, Fatsa’yı, Perşembeyi ve senin sevdiğin daha birçok kıyı kasabasını, otoyola girince görmek artık mümkün değil. Bolaman’ı tünellerden geçiyorsun. Akçaabat’^ta o senin sevdiğin küçük ama keyifli balık restoranları ile köftecilerin yerlerinde, şimdi Arap turistlere hizmet eden ve her bir neredeyse bin kişi alabilen devasa fabrikasyon restoranlar yer alıyor. Bizi saran, ısıtan, Trabzonspor’un şaha kalktığı Avni Aker stadyumu da yerinde durmuyor. Usta otel çok değişmiş ve farklı bir kulvarda çalışıyor. Cemiyete uğramadım, çünkü Sevgili Ergun, orada benim tanıyabileceğim kimselerin artık olmadığını söyledi. Ergun da şehir dışında olduğu için görüşemedik. Onun için yerlerinden ayrılamayan eski tanıdıkları ziyaret ettim. Mesela Mehmet Tan’a uğradım. Beşikdüzü’ndeki köyünde, camiinin kıyısında denizi gören bir kabristanda yatıyordu. Duasını edip, selamını ilettim.
Sonra tatlı rekabet yaşadığın Orhan Kaynar’a uğradım. Onun yeri Trabzon merkezde, yüksek bir tepedeki şehitler kabristanının hemen yanındaydı. Ona da, duasını edip, selamını ilettim. Trabzon’dan çıkıp Rize’ye doğru, 4 şeritli yoldan ilerlerken, o güzelim Trabzon evlerinin yerine 20-30 katlı Toki evlerinin, AVM’lerin ve rezidansların yapıldığını gördüm.
Otellerde genellikle Arap turistler kalıyordu. O evleri de onlar satın alsın diye yapıyorlardı. Sürmene’de yanan ormana üzülerek baktım. Birlikte gelseydik, çok üzüleceğin bir Trabzon görüp, belki de bir daha gelmek istemeyecektin. Çünkü o aslanlı film, ne yazık ki buralarda da gösterime girmiş. Samimiyetle söylüyorum; senin hayalindeki Trabzon, bence en iyisiydi.
Sevgilerimle
Besim Güçtenkorkmaz